Baştan vereyim cevabı: yerel yelkenlerimize sahip çıkarak. Özel bir yelkenli yapıyorum. Bir sakoleva tırhandil. Tırhandili biliyoruz çoğumuz da sakoleva ne? Yelkenin ve de armanın adı.
Aynı gövdenin üzerine farklı yelkenler açılabilir. Geçmişte birçok yelken türü kullanmış tırhandiller: Sakoleva, latin, pıraçera ve randa.
Sanırım bu dördünden bir kısmımız latin ve randa terimlerine aşina olabilir. Diğer ikisi, sakoleva ve pıraçera, muhtemelen tamamen yabancı terimler bugünün yelkencisine. Ama Ege’nin denizcilik kültürüne değil.
Yüzlerce yıl kullanılmış bu yelkenler. Sakoleva en son 1930’ların sonunda görülmüş. Daha ufak versiyonları tulum yelken adı altında 1950’lerin başına kadar gelmiş. Başlangıcıysa çok eski. İki bin yıldan fazla. Ege denizcilik kültürünün en eski ve dolayısıyla en uzun kullanılmış yelkenlerinden. Artık yok. Tıpkı latin, pıraçera ve randa gibi o da yok olmuş.
Tırhandil Ege’ye ait bir gövde biçimi. Üç bin yıllık geçmişi olduğu söyleniyor, kimisi altı bin yıl bile diyor. İkisi de yanlış. Çok yeni bir gövde biçimi. Tarihsel kayıtlara göre üç yüz küsur yıllık. Hadi daha öncesi var diyelim, beş, altı yüz yıl olsun. Maalesef abartmayı seviyoruz. Kim attıysa bu iddiayı ortaya epey desteksiz atmış. Neyse konumuz tırhandil değil, geleneksel yelkenli. Tırhandile sonra geliriz.
Geleneksel kültür ya da yerel kültür. Günümüzde hâlâ yapılan tırhandillere baktığımda, geleneksel bir gövde olarak tırhandili korumaya, yaşatmaya çalışıyoruz çalışmasına da neden bunu yarım yapıyoruz, niye geleneksel, yerel bir denizcilik değerimizin üzerine modern bir yelken ve buna karşılık gelen modern bir arma yerleştiriyoruz, diye soruyorum kendime. Hiç tarihte modern markoni yelkenli tırhandil olmuş mu?
Olmamış elbette. Ege’nin yerel denizcilik kültüründe markoni yelken yok. Hatta dünyanın birçok bölgesinde yok. Benim bildiğim bir tek Bermuda civarında bir geleneksel yelken tipi olarak var olmuş. Yanılmıyorsam on yedinci yüzyılda kayıtlara geçmiş. Zaten o yüzden bermuda yelken de demişler. Onun dışında pek yok böyle bir yelken tipi. Muhtemelen bu yelken tipi Ege’ye kadar gelmiş yerel kültüre dahil olmuş. Huri ya da pena olarak adlandırılan markoniye çok benzer bir yelken var geçmişte. Zaten Bermuda kültüründeki yelkene de çok benziyor bu haliyle.
Modern markoni yelken küreselleşmenin yelkeni. Biraz emperyalist bir yelken, yerel denizcilik kültürlerinin içine sızıp diğer yelkenleri ortadan kaldıran bir yelken, bir tür yelken virüsü. Yelkencilik kitleselleştikçe, önemli bir para kaynağına dönüşünce, kapitalistlerin daha fazla satış için yaydıkları, hatta icat ettikleri bir yelken.
Fiber yelkenlilerde kullanımını anlıyorum. Fabrikasyon yelkenliler. Modern yelkenliler. Baştan öyle tasarlanmışlar. Geleneksellik veya yerel kültür iddiaları yok. Ama bizim kendi kültürümüzün, yüzlerce yıllık denizcilik kültürümüzün teknelerine, yelkenlilerine niye markoni koyuyoruz? Hadi koyduk, bu yelkenlilerin yerel denizcilik kültürünü temsil ettiklerini nasıl iddia edebiliyoruz? Bu yelkeni mi kullanmışlar geçmişte? Motor yat değil ki bunlar, yelkenli. En önemli unsurları, yani yelkenleri yerel değil, geleneksel değil. Olsa olsa yarım geleneksel yelkenliler diyebiliriz bunlara. Altları geleneksel, üstleri modern, hatta ultra modern bazı durumlarda. Yani biraz garip yerel yelkenliler.
İşte yerel denizcilik kültürümüzün tamamen yok olmasını önlemek için böyle bir işe soyundum. Projenin tek hedefi bu değil, hatta asıl hedefi bile değil. Onu uzun uzun anlatacağım diğer yazılarımda, Gerçi siteye gidip şimdiden okumaya başlayabilirsiniz. Hatta üye de olun bence. kayik1934.org Evet, yerellik, yerel kültürün korunması asıl hedef değil ama asıl hedefin çok önemli bir ayağı. Başka ülkelerde buna dikkat etmeye başladılar bir süredir. Geleneksel tekne gövdelerine geleneksel yelkenlerini koyuyorlar. Yani sadece geleneksel gövdelerini değil, geleneksel yelkenlilerini yaşatmaya çalışıyorlar. Yarım yamalak yapmıyorlar yerel denizcilik kültürlerini koruma işini. Her şeyiyle, yelkeniyle, armasıyla yapıyorlar. Ben de, ilk önce kendimle dürüst olma adına, eğer yerel denizcilik kültürümüzü yaşatmaya çalışacaksam, bu işin doğrusu böyle olmalı dedim ve bir sakoleva tırhandil yapımına giriştim.
Peki neden sakoleva? Neden yereli yaşatma çabası? Ne gerek var? O da bir dahaki yazıda. Diğer yazılarda.
Timuçin Binder kayik1934.org
Bodrum yaris Tirhandillerini gorunce bende tamamen ayni dusunceye kapildim . Biliyorum iyi niyetli girisimler bunlar ve dunyanin en kolay isi elestirmek ama ahsap direk ve randa arma zorunlu olsaydi bu yarisalar daha anlamli ve farkli heyecanlar sunarlardi. Su halleri bir garip . Altta geleneksel bir tekne ustte yuksek gerilimli markoni yaris armasi , Balon yelkenler . Tabi teknenin formu yelkene armaya uymuyor , Orsada yengec gibi gidiyorlar ...