T. Spratt tarafından yapılmış 1847 tarihli Birleşik Krallık Admiralti haritasında Bodrum tasviri
Doğallığa dönüş ve denizcilik. Bu ikisiyle ilgili bu girişim, doğa ve deniz üzerine, yaşamımın iki önemli bileşeniyle. Doğallığa dönüş, modern yaşama alternatif bir ekolojik var oluş felsefesi. İlk başta onu anlatıyorum.
Geleneksel denizcilik olarak bilinen, benim doğa denizciliği dediğim denizcilik kısmıysa hem özel ilgi alanım hem de ilk habitatım, ilk evim. İkinci ona değiniyorum, daha kısa ama doğallığa dönüş kadar önemli.
Kendi başıma, bu kayığı, doğallığa yelken açacak on iki metrelik bir motorsuz ekolojik kayık, bir tekne, bir sakoleva tırhandil inşa ediyorum.
Doğallığa Dönüş - Motorsuz Ekolojik Yelkenli
"İşte bu proje her şeyden önce bu ikilemden, yıllarca iki arada bir derede kalmamdan doğdu. İki dünyalılık beni, kendi mutluluğum için bir seçim yapmaya zorladı. Sonunda böyle bir ‘yeter artık’ projesi çıktı."
İlk Dünyam, İlk Habitatım, İkilemim
"Yedi yaşında tanıştım denizle. On yaşında da çalışmaya başladım. Ailemin Bodrum'da yelkenli bir mavi yolculuk teknesi vardı, denizdi işimiz. Yetmişli yıllar, kıyılar bomboş. Günlerce insan görmez, müşterilerimizle tek başımıza olurduk koylarda.
Çocuk bir miço ne yapar bu durumda? İş bitince dağlar ve bol bol doğa. Kışlarım da pek farklı değildi, köyden biraz hallice ufacık Bodrum'da. Yine sık sık dağlar, kırlar, doğa. Ha bir de meraklıydım, bol bol okurdum.
Bu denizli dağlı yaşantım aşağı yukarı otuz yaşıma kadar sürdü. Sonra farklı bir yola girdim, yurt dışı, üniversiteler, Purdue'da makine mühendisliği, bu benim yaşantım olamaz deyip son dönem terk, ardından Berkeley Üniversitesinde antropoloji, arkeoloji, çeşitli işler, hem okurken hem de sonrasında, diğer sorumluluklar, kısacası beni şekillendirmiş olandan çok değişik bir yaşama uymaya çalıştım.
Baba oğul seferde. Cihat Kaptan (Kurutaş)
Olmadı, bir uyumsuzluktur gidiyordu. Bana ters bir şeyin ısrarındaydım. Keyifsiz değildi yaşamım ama bir eksiklik bağırıyordu içimde, sanki bir şey beni çağırıyordu.
İşte bu proje, bu girişim bu ikilemden, yıllarca iki arada bir derede kalmamdan doğdu. İki dünyalılık beni, kendi mutluluğum için seçim yapmaya, daha doğrusu aslıma dönmeye zorladı. Dönmekle de kalmadım sonunda böyle bir ‘yeter artık’ projesi çıktı.
Ben bir melezim. Hem ufak bir kıyı kasabasında büyüdüm, yaşadım ve hâlâ oradayım. Hem de yaşamımın önemli bir kısmı doğadaydım, kişiliğim doğal ortamlarda şekillendi. Ama çok şey değişti.
Büyüdüğüm habitat modern yaşam tarafından başka bir şeye dönüştürüldü, bence katledildi. Sadece o kadarla kalsa iyi, yerküremizi de bozduk. İklim krizi kapıda, bir dolu ekolojik krizle boğuşuyoruz ve artıyorlar. Kendimizi de bozduk, doyumsuz, mutsuz, sürekli harcayan ve çatışan, savaşan bireylere dönüştük.
Odysseus, büyüdüğüm yelkenli ve büyüdüğüm şekil
Projenin Ana Hedefi: Doğallığa Dönüş, Yeniden Doğallaşma
Bugün karşılaştığımız ekolojik krizlerimizin ardındaki ana sebebin modern insanın içinde yaşamaya zorlandığı sistemin onu hem bedensel hem de zihinsel olarak sömürgeleştirilmesi ve bundan kaynaklanan mutsuzluğu ve olduğunu düşünüyorum.
Mış gibi yapmak, bu çelişkiyi daha fazla yaşamak istemedim. Ayrıca kendimi doğaya karşı da sorumlu hissediyordum. Denediysem de gözlerimi kapatamadım olup bitene. Ama ütopik olmanın da anlamı yoktu. İnsanların büyük kısmı pek de şikayetçi değil mevcut durumdan.
Olabilir ama ben böyle yaşamak, bu yaşam tarzını kabul etmek zorunda değilim dedim ve bu kontrolden çıkmış modern yaşama alternatif bir var olma şekli, melezliğime uyumlu bir alan yaratmaya giriştim. İşte bu motorsuz yelkenli o alternatif habitat, o farklı yaşam alanı olacak.
Böylece dört yıl önce bu yelkenli projesine giriştim ama bulduğum ustalar pek de üzgün çıkmayınca, süreci uzatınca, size mi boyun eğeceğim diyerek kendim yapmaya başladım yelkenliyi. İlk defa yaptığım için epey uğraştırdı ama ışık göründü sonunda.
Bu projeye Doğallığa Dönüş dedim. İlk anda doğaya dönüş veya daha doğal yaşamak gibi gelse de, daha farklı bir şeyden bahsediyorum. Kısaca açıklayayım. Burada bir antropolog olarak konuşacağım.
Foto: Aşkın Karaduman. Arkadaşlar Wendy ve Shadow
Sorun Doğamıza Uygun Olmayan Habitat: Bir Alışveriş Merkezinde Yaşıyoruz
Benim gibi melezleşerek büyüdüğünüzde, hem doğada hem de modern uygarlıkta, o başta bahsettiğim ikilemle tanışıyorsunuz. Bu ikilem aslında bir uyumsuzluk.
Bedenimiz milyonlarca yıllık bir evrimin ürünü, doğada gerçekleşmiş bir evrimin. Yaklaşık on beş bin yıl önce bu beden hiç alışmadığı bir habitata geçmeye başlıyor ve kendisini, bizim, doğadan ayrı olarak kurduğumuz bir habitatta, bir dünyada buluyor zamanla.
Bedenimiz, beynimiz de dahil, doğal ortamlarla, o ortamların döngü, süreç ve ritimleriyle etkileşim içinde evrilmiş. Bizim kendi ürünümüz yapay habitatımızsa, özellikle son hali modern dünya kötü bir kopyası bile değil bu doğal habitatların. Dolayısıyla, bedenlerimiz uzun süredir fizyolojik anlamda evrilmedikleri etkileşimler içindeler ve dolayısıyla stres altındalar.
Bu basit bir uyumsuzluk sorunu değil. Yarattığımız habitatın en önemli farklılığı, bedenlerimiz üzerinden bizi sömürgeleştirmiş, bizi onu besleyen ana kaynak yapmış olması.
En az elli yıllığına kiraya veriyoruz bedenlerimizi, bu dünyanın sürebilmesi için. Ama bedenlerimiz bunun için evrilmemiş, doğamıza aykırı.
Ödülümüzse yaşlılığımız; gençliğimizi sistem kullanıp bitiriyor. Böyle bir durumda bu insan ne yapar? Bu esaretin acısını çıkarmaya çalışmaz mı?
Tam da öyle yapıyor. Harcıyor, tüketiyor. Çünkü bilinçaltında (ki bazı araştırmalara göre bilinçaltımız bedenimiz) bu tür var oluşun sorunlu olduğunu hissediyor ama neredeyse tek seçeneği bu. Çünkü kurduğu habitat, insanlara bir çıkış olarak sunduğu tüketimi kendi ana kaynağına dönüştürecek şekilde evrilmiş.
Zamanla bağımlılık yaratan bu çözüm, üret tüket, kazandığını tüket ve sonra tekrar üret döngüsüne dönüşmüş. Sistem böyle ayakta kalabiliyor.
Ama iki sorun beliriyor bu döngüde: Bir, yerküremizin kaynaklarını giderek daha acımasızca tüketiyor, atıklarımız yerkürenin mevcut işleyişini bozuyor ve diğer canlıların varlıklarını tehdit ediyoruz. İklim krizi gibi.
İki, nesnelere ve tüketime bağımlılığımızı doyurmak her geçen gün daha da zorlaşıyor; çünkü tüketimin tatmin edemediği bir anlam krizi başlıyor. İklim gibi insan da bozuluyor. Tatmin olma ilişkisinde uyaranın rolü azalıyor, artık sadece tatmin olmanın kendisi, tıpkı bir uyuşturucu gibi arzulanan bir şeye dönüşüyor; nesne ve faaliyet tamamen araçsallaşıyor.
Ayrıntılar elbette daha karmaşık. Bu kısanın kısası çok genel bir özet. Ama şu çok açık: Aşırı tüketiyoruz, sürekli satın alıyoruz, nesne veya faaliyet. Durumuz kalmadı, hastalık derecesinde bir bağımlılık sergiliyoruz. Dünyamız koca bir alışveriş merkezi oldu.
Bu ne doğal ne de normal. Her türlü ekolojik kriz ve en başta da iklim krizi tartışması buradan, insanın yarattığı habitatla ilişkisinden başlamak zorunda, tersi boşa kürek çekmekten başka bir şey olmayacaktır. Doğamıza aykırı olarak gelişmiş habitatımız, bizi doğallığımızdan ve insanlığımızdan kopartan çarpık ve bencilleştirici bir sisteme dönüşmüş. Asıl sorun bu. Sürdürülebilirlik derken bu mu sürdürmek istediğimiz?
Çözüm Doğallığımızı Yeniden Keşfedeceğimiz Nefes Alanları
Bir şeyi tamir etmek çoğu kez sıfırdan yapmaktan daha zordur. Ama burada sıfırdan yapmak da çok zor. Çünkü çok kalabalığız ve görünüşe göre çoğumuz bir sorun olduğunu hissediyorsak da mevcut durumdan ya memnunuz, çünkü bize farklı öncelikler pompalanıyor, ya da açıkçası cesaret edemiyoruz kökten bir dönüşüme ve ufak ayalarla sorunun çözüleceğine inanıyoruz.
Ama herkes bu kampta olmak zorunda değil, özellikle bunun havanda su döğmek olduğuna ikna olmuşlarsa. Ben oldum. Bir tohum atmak, uzun süredir ayrı düştüğümüz bir seçeneği tekrar yeşertmek, ya tutarsa diye göle uymayan mayayla uğraşmak yerine göle dönmek, işte Kayık1934'ün doğallığa dönüş felsefesi bu. Sürekli olamasa bile kendim ve benzerlerim için ara sıra nefes alabileceğimiz bir göl, bir alan yaratmak. Bunu inşa ediyorum şu anda.
Hazır bir reçetem yok. Ben de öğreneceğim doğallığa dönüşün ne olduğunu, nasıl olabileceğini. Ama ilk anda doğallığa dönüşle ilgili dört şeyi çözdüm sanırım.
Benim ilk doğam, ağaçlardan, dağlardan ve benzerlerinden önce kendi bedenim. Bedenim bu yerküremizde var olan doğallığın sonucu. İlk önce ona dönerek ne için evrildiğimi anlamalıyım. Bedeni anlarsam nasıl bir ortamda var olmak için evrildiğini anlarım. Pek sevmediğim teknolojik dille tekrarlarsam, nasıl çalıştığını anlayıp o şekilde kullanmam gerekiyor.
İkincisi, mesele uyum değil, uzlaşma meselesi. Üç şey var: ben, bedenim ve dışarısı, yani çevre. Bunların her biri başına buyruk olmalı, olmalı ki değişim olsun, çeşitlilik olsun. Hepsini bir uyumda birleşmesi saçma ve doğada olmayan bir hedef. Uyum hareketsizliktir, doğallıksa değişim ve çeşitlilik. Uyumu değil uzlaşmayı hedeflemeliyiz. Yaşam ebedi uyum değil, geçici uzlaşmalar.
Üçüncüsü de bir alan şart. Aslında bir muhalif mini habitat demek daha doğru. Çünkü bu girişimi tek başıma değil, benim gibi düşünen başkalarıyla birlikte düşünüyorum; ufak da olsa bir topluluğa karşılık gelmeli. Hiçbir kültürel girişim habitatsız yürümez. Bir kültürü yok edeceksen habitatını yok edersin, kurmak istiyorsan habitatla başlarsın.
Sonuncu şaşırtıcı: keyif almak. Keyif alma, mutlu olma vb nedense sürekli küçümsenmiş çağlar boyunca, sürekli bir sorun olarak görülmüş. Çok az ses bu yanımızın önemini kavramış.
Canlılığın en azından üst biçimlerinde keyif almak denen şeyin evrildiğini görüyoruz. Bedensel eylemlerimizin ve süreçlerimizin çoğu keyif almayla, yani hoşnut olmakla bağlantılı olarak harekete geçiyor. Keyif bir şeyin olumlu kabul edilerek tekrarını tetikliyor.
Maalesef şu anda içinde yaşadığımız sistemin tüketim bağımlılığı ve üzerimizdeki kontrolü de bunun üzerinden çalışıyor. Bedenin keyif duygusu şaşırtılabilir, modern tüketim dünyasının doğada var olmayan uyaranları karşısında ufacık bir çocuk gibi savunmasız kalabilir. Dünyamızda birçok sektör bundan bol bol yararlanıyor; özellikle gıda sektörü.
Ama modern dünyamızın, suni, yapay habitatımızın bedenlerimizdeki keyif süreçlerimizi tetikleyen uyaranlarının bir sorunu var. Büyük ölçüde teknolojik alt yapıları bizi bedenselliğimizden, doyumu, tatmin olmayı fiziksellikten kopartıyor, daha soyut/sanal bir duygulanmayla sınırsızlandırıyor. Yani keyif alma ve onu izleyen tatmin olmayı emek vermekten, terden, yorulmaktan vb ayırıyor, doğal sınırlarını kaldırıyor ve bir boşluğa taşıyor. Modern insanın her türlü keyif uyaranına rağmen yaşamını anlamsız bulması, içinde bir boşluk hissetmesi.
Doğallığa dönüş ya da yeniden doğallaşma felsefemin merkezinde keyif olgusu var. Keyif almayı bir sorun değil, bir ekolojik olgu, bir ekolojik süreç olarak tanımlıyorum. Bugün tehlikeli ellerin ele geçirdiği ve bizi sömürgeleştirmenin ve sömürmenin aracına dönüştürülmüş bir ekolojik olgu. Canlılar dünyasında olumluyu olumsuzdan ayırmayı sağlayan, doğallığın geliştirdiği, en önemli yol gösterici. Bununla etik olmayan şekillerde oynamak, bugün geldiğimiz yerin gösterdiği gibi, çok tehlikeli ekolojik sorunlar yaratabiliyor.
Burada özetin özetini vererek bugün yaşamakta olduğumuz iki soruna dair, ekolojik kriz ve insanlık krizi, bir tespitte bulundum. Vardığım yerden bir kuşkum yok. Bunu, filozof değilim ama Karl Marx'ın Feurbach Üzerine Tezlerinin on birincisinde dediği gibi, "Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa mesele onu değiştirmektir" slogan ifadesi doğrultusunda eyleme dönüştürmek için yola koyuldum. Şu anda inşa etmekte olduğum 12 metrelik yelkenliyi bunun için yapıyorum.
Hayatımda ilk defa bir tekne, bir yelkenli inşa ediyorum. Teorik bilgim dışında hiçbir pratik deneyimim olmadan giriştim bu işe ve beceriyorum, yakında bitecek. Doğallığa dönüş girişimimde daha iyi bir yerdeyim. Bir antropolog ve yıllardır bu konuya kafa yoran bir doğacı olarak teorik alt yapım, özellikle sorunu tespitte epey sağlam. Ama çözüm konusunda, sunduğum ana ilkeler dışında bir hazır reçetem yok. Süreç içinde gelişecek bu, çünkü sonuçta şu anda hiç kimse bilmiyor doğallığa dönüşün nasıl olması gerektiğini.
Bu yelkenli bunun alanı, bunun mini-habitatı olacak. Amacım yaralı ruhlara bir huzur alanı sunmak veya bir şeylerden kaçmak değil. Aksine, düşünmek, keşfetmek ve yaşamak. Farklı bir topluluğa yol açacak, farklı bir habitatı inşa etmek, denemek. İnşa etmek derken, nesnelerle, yapılarla ve diğer yapmalarla değil, tüm bunları azaltarak bedenlerimizin doğal sınırlarında kalmamızdan dolayı ortaya çıkacak bir habitatın kurma eyleminden bahsediyorum. Olabilir mi tüm bunlar? Diğer seçeneğim tekrarın tekrarını sunan modern yaşam olunca, böyle bir bilinmeyeni gerçekleştirebilme olasılığı epey heyecanlandırıyor, sonunda başaramamak bile olsa. Modern modern takılacağıma bununla uğraşayım dedim ve yola koyuldum. Merak ve cesaret, zaten insan da bu değil mi?
Hem konuyla ilgili daha fazla teorik tartışma hem de için pratiğe geçirmeyle ilgili çalışmalar, etkinlikler, seyirler, yaşamalar ve bunlar da yer almak için: Doğallığa Dönüş
Diğer Hedefler: Anıt-Kayık ve Denizcilik Araştırmaları
Anıt-Kayık - Yüzyıl Öncenin Motorsuz Yelkenlisi
Yaklaşık yüz yıl öncenin yelkenlisini yapıyorum. Bir sakoleva tırhandil. Artık olmayan bir tür, yelken çağı türü. Aslına uygun, yani motorsuz olacak.
Yelkenleri ve onları idare eden kafa ve bedenlerle gidecek. Doğallığa dönüş de tam bu.
Bu kadar eski bir yelkenli türünü geri getirmek hem Bodrum hem de Ege denizciliği için çok güzel bir armağan olacak. Bodrum, replika da olsa bir anıt-kayık kazanacak.
Sadece bu konuyla ilgili daha fazla bilgi için: Anıt Kayık - Müze Kayık
Bir de kayığımızın özellikleriyle ilgileniyorsanız, gövde, arma, tip olarak, bir de şuraya bakabilirsiniz: Kayık
Foto: Çetin Akıncı. Kayığı inşa ettiğim zeytinlik
Laboratuvar-Kayık: Denizcilik ve Yelken Araştırmaları
Yelkenlimizin kendisi gibi yelkeni de yüz yıl öncesinden. Sakoleva. Son dört kuşaktır hiç kimsenin görmediği bir yelken. Ama sadece sakoleva değil, geçmişin diğer yelken türlerini de deneyeceğim. Bu da benim özel merakım.
Zaten bu projenin bir ayağı bu yelken türlerini ve onlarla gelen denizciliği araştırmak ve öğrenmek olacak. Yani Kayık1934 bir laboratuvar-kayık da olacak. Herhalde bu alanda tek olacak.
Sadece bu konuyla ilgili daha fazla bilgi için: Denizcilik ve Yelken Araştırmaları
Bir de kayığımızın özellikleriyle ilgileniyorsanız, gövde, arma, tip olarak, bir de şuraya bakabilirsiniz: Kayık
Yelkenlimizin Arma Planı
Ekolojik-Kayık: Motorsuz Doğal Yelkenli
Yelkenlimiz yüz yıl öncesinin yelkenlisi olacak ama yüz yıl öncenin denizlerinde, dünyasında dolaşmayacak. Bugün bir krizler çağından geçiyoruz. Ana krizimiz de iklim değişimini de kapsayan ekolojik kriz. Umarım sağ salim de çıkacağız. Böyle bir çağda herhangi bir nesnenin içine düştüğümüz ekolojik krizi dikkate almadan yapılması bence artık bir seçenek bile olmamalı. Ama maalesef öyle değil ve buna sadece dikkat etmeye değil, bunun mesajını da vermeye çalışıyorum bu girişimin denizcilik kısmında.
Motorsuzluk biraz aşırı gözükebilir bu mesajı vermek için ama mesajların çarpıcı olması gerekir. Herkes motorsuz olmak zorunda değil ama belki mesajım bu motorların küçülmelerini, teknolojinin azaltılmasını, özellikle gereksiz olanların ve böylece teknelerin daha az kaynak tüketen şekilde yapılmalarını getirir. Dolaştıkları kıyıların var olmaya devam etmeleri için bu şart.
Koca bir bölüm ayırdım bu konuya dair: Ekolojik/Doğal Yelkenli
Yelkenlimizin Kütükten Oyma Modeli, Tek Yelkenli Hali
Kayığın Yapımı - Engeller ve Sonunda Ben Yapıyorum
Hedefleri böyle belirleyerek giriştim projeme ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Kayığın gövdesini usta yapacak, yelken arması ile içini de ben. Daha başta ilk usta iş ahlakından epeyce yoksun bir sahtekar çıkınca projeye sıkı bir parasal darbe yiyerek başladım. Çaresiz kayığı oradan alıp başka bir ustaya götürdüm. İlki kadar olmasa da o da pek farklı çıkmadı.
Benim hiç pazarlık etmeden verilen fiyatı kabul etmiş olmam hiçbir işe yaramamıştı. Her iki durumda da iş biraz ilerledikten sonra hain fiyat artışları ve ya ver ya da al git tehdidiyle karşılaştım. Tabii boyun eğmedim.
Sonunda kayığı alıp evin yanındaki zeytinliğe getirdim. Henüz sadece yüzde yirmisi tamamlanmıştı; o da çeşitli kusurlarla. Ama insan yapmıyor mu bunu, bunlara katlanacağıma kendim yaparım, dedim.
Tek sorun daha önce değil tekne yapmak, hele tırhandil, çıraklığını bile yapmamıştım. Ama başka çare yoktu.. Bir yandan kendime işi öğrettim bir yandan da yaptım. Sonunda tek başıma tüm kayığı sardım. Elbette çırak yardımı oldu ama onların da bir şey bildiği yoktu. Artık sona çok yaklaştım.
Sadece usta sorunu yaşamadım. İlk önce covid salgını, ardından orman yangınları yüzünden bir süre kereste bulamadım, sonra ekonomi kontrolden çıkarak fiyatlar bir anda uçtu ve bu da ciddi bir para sıkıntısı yarattı, hâlâ da bitmedi bu sıkıntı.
Bu arada atölyem yok, yaz kış dışarıda, üstüm açık çalıştım. Sadece birkaçı elektrikli olmak üzere el aletleri, on, on iki adet işkence, o kadar. Ama her zorluğa rağmen bırakmadım, çünkü projenin özü o aslında, sisteme teslim olmamak.
Ustalardan kurtardığım kayığı kendim yapmaya başladığım günler
Yani Kayık 1934:
-
Ticari bir girişim değil. Sırf keyif için bir tekne yapmak da değil.
-
Bu bir doğala, doğallığa, yerküreye dönüş hareketi. Bir doğal yaşam, yani ekolojik yaşam projesi.
-
Yaklaşık yüz yıl önce var olmuş 12 metrelik bir yelkenliyi yeniden yaratıyorum. O günkü haliyle, motorsuz. Sadece yelkenle yol alacak.
-
Tekne ustası değilim, öyle bir niyetim de yok ama bu teknenin ustası olmak zorunda kaldım.
-
Projemizin önemli bir kısmı da bireysel desteklere dayanıyor. Genelde nakit, bazen de malzeme. Bu desteklerin karşılığı projeden yararlanmak ve projeyi paylaşmak olacak. Projeyi desteklemek istiyorsanız hemen aşağıda daha fazla bilgi var.
-
Proje sadece proje destekçilerine ve doğal/ekolojik yaşam bağlamında yapacağımız etkinliklere açık olacak.
Kayığın sarmasını bitirdiğimde
Kayık1934'ü Desteklemek İçin
Öyle büyük bir birikimle başlamadım bu projeye. Hatta eksik başladım ama beklemek istemedim. Açığımı benim gibi hisseden insanlar destekleriyle kapatır diye düşündüm. Yanılmamışım, yerküremizi ve buradaki fikri benim kadar seven ve çoğu bu projeye kadar tanımadığım dostlar ellerinden geldiğince desteklediler. Destekçilerimizin sayısı şu anda yüzü geçti. Ama öyle bir dönemde girişmişim ki bu projeye, bir sürü beklenmedik olay oldu. İlk başta ustaların oyunu, sonra sırasıyla covid, ekonomik kriz, orman yangınları, deprem. Böylece ilk hesap epeyce şaştı ama vazgeçmedim, teslim olmadım. Devam ediyorum. Sona da yaklaştım. Destekler şimdi daha da önemli oldu.
Ustalardan kurtardığım kayığa bu halde başladım. Atölye yok, bir zeytinlikte, el aletleriyle, tamamen deneyimsiz ama bitirmeye kilitlenmiş.
Bağış Değil, Takas
Destekleri bağış şeklinde düşünmedim. Destekleyenler için karşılığı olsun istedim. Bir tür takas sistemi. Ne verebilirim diye düşünürken çok farklı bir yelkenlide ve doğal yaşam felsefem doğrultusunda farklı bir deneyim sunabileceğimi düşündüm. Çeşitli seyirler ve etkinlikler hazırladım. Bu etkinliklerin listesi aşağıda. Tüm yapmanız gereken, düşündüğünüz destek oranında bir etkinlik seçmek.
Örneğin, tatile çıkacaksanız bu şekilde değerlendirebilirsiniz. Tabii doğal yaşam ve denizcilikten hoşlanmanız gerekiyor. Ya da benim gibi düşünüyorsanız, projeye çok daha fazla dahil olabilirsiniz. Kimi destekçilerimiz şimdiden çok daha fazla içine girdi projemizin. Ekolojik yaşam da bu zaten: paylaşarak yerküre üzerindeki yükümüzü azaltmak.
Tüm zorluklara rağmen desteklerle bu hale getirdim.
Desteğiniz size nasıl dönecek?
1. Kültürel ve ekolojik bir projenin parçası olacaksınız ve adınız sitemizin destekçiler sayfasında yer alacak. Böylece araştırma, çalışma ve etkinliklerimizi desteklemiş olacaksınız.
2. Katkınızı birçok açıdan eşi olmayan yelkenlimizin yapımında yaptıysanız, adınız, yelkenlimize yerleştireceğimiz plaketin üzerinde sonsuza kadar yer alacak.
3. En büyük kazancınız Doğa ve Deniz Seyirlerimiz olacak. Bu daha çok bireylerin yararlanabileceği bir seçenek. Desteğinizin miktarına bağlı olarak size çeşitli seyir/etkinlik seçenekleri sunuyorum. Bunları biraz aşağıda görebilirsiniz.
Destek Etkinliklerimiz
Destek etkinliklerimiz, karşılık geldikleri destek miktarlarıyla birlikte şöyle: Bu etkinliklere yeme-içme, Türkiye dışındaki liman ücretleri yurtdışına çıkış ve transitlog masrafları dahil değil. Otuz yaş altıysanız %50'ye kadar çıkabilen indirimlerden yararlanabilirsiniz.
Dilerseniz doğrudan Destek Sayfamıza giderek bu etkinliklerimiz hakkında çok daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz ve ilgileniyorsanız destek sürecinizi başlatabilirsiniz. Destek paketlerimizle ilgili daha fazla bilgi için
1. Sertifika + Hediye
₺500
2. Kayıkta Bir Gün
₺1500 (1 kişi) / ₺3000 (2 kişi)
3. Yıldız ve Mitoloji Gecesi
₺3000 (1 kişi) / ₺4500 (2 kişi)
4. Kayıkta Bir Akşam Yemeği
₺5000 (2 kişi)
5. Deniz ve Dağ - Yelken ve Yürüyüş
₺6000 (1 kişi) / ₺9000 (2 kişi)
6. Yelken, Yıldızlar ve Mitoloji
₺6000 (1 kişi) / ₺9000 (2 kişi)
7. Geleneksel Denizcilik
₺10.000 (1 kişi) / 15.000 (2 kişi)
8. Mavi Keşif
₺12.000 (1 kişi) / 18.000 (2 kişi)
9. Doğala Dönüş, Ekoloji ve Felsefe
₺10.000 (1 kişi) / 15.000 (2 kişi)
10. Yıldız Seyri
₺20.000 (1 kişi) / 30.000 (2 kişi)
11. Girit Seyri
₺30.000 (1 kişi) / ₺45.000 (2 kişi)
12. Ege Geçişi
₺50.000 (1 kişi) / ₺75.000 (2 kişi)
Projenin Yaratıcısı
Merhaba, ben Timuçin Binder. Güney Egeliyim. Bodrum'dan. Doğada büyüdüm. Buranın doğasında. 1970’lerde çocuk yaşta deniz turizmiyle, mavi yolculuk turizmiyle tanıştım. Uzun bir süre denizcilik. Ama sanırım kendimi ilk kez evimde hissettiğim yer dağlardı. Hatta denizden bile önce.
Eğitimime gelince, meraklıydım, söker sökmez okumayı hep okudum ve araştırdım. Orta, lise Bodrum devlet lisesi. Zaten başka da yoktu. Sonra üniversite, ABD. İlk önce Purdue Üniversitesi Makine Mühendisliğinde üç buçuk yıl. Sonra vazgeçip tekrar deniz. Ama olmadı, hayat beni tekrar üniversitenin kıyısına attı. Bu sefer de UC Berkeley Üniversitesi'nde antropoloji ve arkeoloji. Sevdim bu ikisini de ve bu sefer bitirdim. Kendimi daha çok antropolog olarak tanımlıyorum.
Çok şeyle uğraştım. Dağınığım biraz. Çeşitli meraklarım oldu, çeşitli konulara daldım ama bir merakım hiç değişmedi. Doğa. Zaten kendimi de doğa insanı, doğacı olarak tanımlıyorum. Her zaman doğada oldum bir şekilde. O yüzden hiçbir zaman doğaya dönmek veya gitmek gibi bir derdim olmadı.
Ama bu biraz değişti son yıllarda. Modern yaşamın getirdiği büyük değişim, doğaya, verdiği zarar ve insanların bunu sorumsuzca, hiçbir değeri, ilkeyi düşünmeden, genellikle sadece para hırsı için yapar olması beni çok rahatsız etmeye başladı.
Sonunda bir şeyler yapmaya karar verdim ve bu proje çıktı ortaya. Tek başıma giriştim buna ama sanki bir biz de oluşmaya başladı. Şu anda çok ufak. Umarım büyüyeceğiz.
Bu yelkenliyi modern anlamda keyif için yapmıyorum. Elbette keyif de var ama biraz değişik bir keyif. Ne de olsa ilk önce yaşamak ve mutlu olmak gerekiyor. Ama amaç sadece modern ve benci bireysel mutluluk değil.
Bu bir doğallığa dönüş, bir tür doğal yaşam projesi. Hem doğal yaşamak hem de doğa için bir şeyler yapmak, olursa, insanların bir parça farklı düşünme ve yaşamalarına katkıda bulunmak. Tek başıma değil tabii. Bir topluluk oluşsun bu düşüncenin çevresinde istiyorum.
Hedef bu. Ve ben. Ben buyum.